Hakuna matata... Her şey yolunda!

01.03.2023 - Çarşamba 03:42

class="cf">

Zanzibar, Tanzanya’ya bağlı bir ada ve genelde seyahatler Tanzanya ya da Kenya’da yapılan safari yolculuğuyla birleştiriliyor. Adaya 2-3 gün ayrılıyor ama bence kesinlikle en az bir hafta kalınması gereken bir yer. İstanbul’dan 8 saatlik uçuşla bir gece yarısı iniyorum Zanzibar’a. Sıcak ve nem yüzüme öyle bir çarpıyor ki o an karlı bir yere gitmiş olmayı diliyorum. Kiraladığım araca atlıyorum ve otelimi arıyorum. İn cin top oynuyor etrafta. Hafif ürktüğümü itiraf etmeliyim. Neyse ki çok yakındaymışım da fazla sürmeden sağ salim ulaşıyorum.

‘Baharat Adası’ deniyor

Etrafı keşfetmek için ilk günümü başkent Stone Town’da geçiriyorum. Halkın büyük bir kısmı Müslüman. Türk olduğumu öğrenince seviniyorlar. Hele bir de muhabbete ‘selamünaleyküm’ ile başlarsam çok mutlu oluyorlar. İlk işim sahilden kalkan teknelerle Prison Adası’na gitmek oluyor. Ada adını buradaki hapishaneden alıyor. Ancak daha çok hastane olarak kullanılmış. Sonra çok sevdiğim Queen grubunun efsanevi solisti Freddie Mercury’nin yaşadığı evi ziyaret ediyorum. Müzisyen 1946’da Zanzibar’da doğmuş. Küçücük bir ev aslında ama ben Queen şarkılarına eşlik ederek geziyorum.

class="cf">

Sıcak ve nem iyice yorunca çok tatlı bir kafede mola verip bir ‘masala’ çayı içiyorum ve buradan baharat pazarına geçiyorum. Zanzibar ‘Baharat Adası’ olarak da anılıyor. Adadaki baharat üretimi 1818’de Umman Sultanı’nın zencefil üretimini emretmesiyle başlamış. Tarçın, köri, zerdeçal, safran gibi tüm sevdiğim baharat çeşitlerinden alıyorum. Hava kararmak üzere. Günbatımını izlemek için sahildeyim. Akşam kurulan Forodhani yemek pazarında balıkçılar tuttukları deniz ürünlerini pişirdikleri tezgâhları kuruyorlar. Her şey çok lezzetli görünüyor. Körili ahtapot ve safranlı pilav yiyorum.

Hakuna matata... Her şey yolunda

The Rock Restaurant denizin ortasında.

Sonra düşüyorum adanın palmiyeli yollarına ve iyi ki Zanzibar’a gelmişim dediğim yere varıyorum. Paje Plajı’ndayım. Gelgitin en net görüldüğü zamana denk geliyorum. Sular çok geride, uçsuz bucaksız bir beyazlık var; çöl gibi bir yandan da... Fonda ‘dhow’ dedikleri Arap yelkenlileri o kadar büyüleyici görünüyor ki... Diğer tarafta geçimlerini sağlamak için denizyosunu toplayan Afrika kadınları var. Ömür boyu hafızama kazınacak inanılmaz bir manzara. Zihnimde deniz birden yükselirse ve ben çantamla bu kadar mesafeyi yüzmek zorunda kalırsam diye kuruyorum ama öyle filmlerdeki gibi tehlikeli sahneler yaşanmıyor. Su yavaş yavaş yükseliyor ve ben dizlerime kadar çıktığı zaman kıyıya varmış oluyorum. Sular yükselince yelkenliye biniyorum. Berrak suların laciverde döndüğü noktaya kadar gidiyoruz. Su o kadar berrak ki dibindeki kırmızı yıldızbalıklarını görebiliyoruz. Önümüzde, arkamızda kitesurf yapanlar beliriyor. Paje ve Jambiani plajları kitesurf’le ünlü. Uçurtmalar manzaramı daha da güzelleştiriyor.

Hakuna matata... Her şey yolunda

Sonraki durağım denizin ortasındaki bir kayalığa kurulmuş meşhur The Rock Restaurant. Burada çektireceğiniz fotoğraf Zanzibar’a ayak bastığınızın kanıtı gibi. Gelgitin durumuna göre bazen yürüyerek bazen de sandalla gidiliyor. Maviliklerden sonra biraz yeşile karışmak ve Jozani Ormanı’nda kırmızı colobus maymunlarını görmek için yola düşüyorum. Bu maymunlar dünyada sadece Zanzibar’da yaşıyormuş. Ormanda beklediğiniz gibi çok sayıda maymun göremiyorsunuz. Ben bu sevimli arkadaşları Jambiani’de Reef and Beach Resort’ta daha yakından görme fırsatı buldum. Hatta beraber otelin kafesine bile gittik. Çok sakinler ve asla üzerinize gelmiyorlar.

Hakuna matata... Her şey yolunda

Bir süre sonra kafamı her suya soktuğumda yıldızbalıklarını (starfish) görmek sıradanlaşıyor.

class="cf">

Ertesi gün Nungwi Köyü’ne bir saat mesafedeki Mnemba Adası’na gidiyorum. Teknelerden biriyle anlaşıyorum ve dalış yapıyoruz. Zanzibar’da en çok görmek istediğim şeylerden biri ‘starfish’ dedikleri yıldızbalıklarıydı. Bir süre sonra kafamı her suya soktuğumda onları görmek sıradanlaşıyor. Dinlenmek için okyanusun ortasında sular çekildiği zaman ortaya çıkan ‘sandbank’ denen kum tepesine gidiyoruz. Hemen karşımızda Bill Gates’in adadaki andBeyond adlı oteli var. Akşam buraların en büyük partisi olduğunu söyledikleri Kendwa’daki ‘Full Moon’ (dolunay) partisine gidiyoruz. Afrika müzikleri, ateş şovlar ve meşhur kule gösterileri... Harika bir akşam geçiriyoruz.

class="cf">

Geleneksel kırmızı kıyafetleriyle Zanzibar’ın beyaz kumsallarına güzellik katan Masailer hep karşınıza çıkıyor ve merhaba anlamına gelen ‘jambo’ diyerek yanınıza geliyorlar. Masailer Afrika’nın en büyük kabilelerinden biri. Tanzanya ve Kenya arasındaki Masai Mara bölgesinde yarı göçebe yaşıyorlar. Önce sohbet ediyorlar, sonra takı ya da tur satmak istiyorlar.

Yeniden adanın güneyindeyim. Jambiani’de okyanus kenarında Mwezi Boutique Resort adlı harika bir otelde kalıyorum. Kahvaltıdan sonra muhteşem baobab ağaçlarının arasından geçerek Mtende Plajı’na gidiyorum. Baobab ağaçları ‘hayat ağacı’ olarak biliniyor. Bazıları 3 bin yıl yaşıyormuş. Plajda müthiş manzarasıyla bir kayanın üzerine kurulmuş Usumba Rock Restoran var.

class="cf">

Rengârenk balıklarla...

Son günlere yaklaşırken yapmak istediğim son bir şey kalıyor: Safari Blue dedikleri okyanus turu. Sabah 7’de Kizimkazi sahiline varıyorum. Önce yunusları göreceğimiz yere açılıyoruz, sonra Uzi Adası’nda Mangrov ormanını görmeye gidiyoruz. Adada sadece ağaçlar, kuşlar ve maymunlar var. Mangrov ağaçlarının kökleri çok etkileyici ve dünyada nadir rastlanan orman türlerinden biri. Ardından dalış yapacağımız Pungume Adası’na giderken öyle bir yağmur bastırıyor ki... Küçücük bir kayıkta, okyanusun ortasında, çılgınca yağan yağmurun altındayım. O an tekrar sorguluyorum kendimi; deli miyim, neyim? Güneş belirince yeniden iyi ki geldim deyip rengârenk balıklarla yüzmek için şnorkelimi takıyorum...

ALINTI KAYNAK: https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/hakuna-matata-her-sey-yolunda-42211062

YORUM YAZ